Hayallerim, Delorean ve Sen: Misafir Var: The Clock

18 Mayıs 2014

Misafir Var: The Clock

Merhabalar! Blog'da misafir ağırlamaya devam ediyoruz. Her konuk yazarın Hayallerim, Delorean ve Sen'e getirdiği farklı renklere bugün, eski ama taze dostlardan Pelin'in The Clock adlı belgesel hakkında yazdığı yazı ekleniyor. Keyfini çıkarın.

The Clock

Salt Beyoğlu, su sıralar 9 -25 Mayıs 2014 arası, Christian Marclay’in 2010 tarihli eşsiz belgeseli  "The Clock“a ev sahipliği yapıyor.
Yurtdışında büyük ilgi gördüğünü öğrendikten sonra, merak edip ben de Salt Beyoğlu’nun yolunu tuttum. Merak etmiştim etmesine; ama çok da bir beklenti içinde gitmemiştim açıkçası. İşte bundan mıdır bilinmez, içerde otururken dakikalar geçtikçe, her fark ettiğim ayrıntı bende farklı bir tat oluşturarak şaşkınlığımı ve ilgimi arttırdı. Sadece bir saat kalabilmeme rağmen belgeselin inanılmaz bir deneyim yaşattığını söyleyebilirim.
Öncelikle söylenmesi gereken şey sanırım şu ki, belgeselde, sinema tarihinden, içerisinde saat geçen binlerce sekansı kronolojik olarak  24 saatlik gerçek zamanlı bir kurgu şeklinde yeniden düzenleniyor. Yani gerçek zamanda saat kaçsa, siz belgeseli izlerken de o saati görüyorsunuz. Herhangi bir konu bütünlüğüne göre birleştirilmiş değil bu sekanslar; ama sekanslar arası geçişler kesinlikle dikkat çekici. Siyah beyaz, eski bir filmdeki bir karede, adamın  koyduğu içkinin bardağına dökülüşünü izlerken, bir anda 2000’li yıllarda bir kadının aynı içkiyi fondip yaptığını görüyorsunuz. Bu teknik sanırım en başarılı bulduğum yönü oldu belgeselin.
İzlemeye devam ettikçe, zaman kavramı içine almaya başlıyor sizi. Zamanın, önce bir kol saatinden, bir kaç saniye sonra eski bir duvar saatinden, bir dakika sonra ise kırmızı rakamlı dijital bir saatten akışına tanık olmak, adeta zamanın durum ve mekân tanımadan sonsuzluğa uzandığını görsel olarak kanıtlıyor bize. Önce 1920’lerde hayat bulmuş bir saat kulesinin çanını dinlerken, biraz sonra ise günümüzdeki bir çalar saatin çalışını duymak, seyirciyi bir an, zamanın çizgisel akışından çıkarıp tarih içinde gezintiye çıkarıyor. Bu zamanda dolaşma hissiyatı,   görüntülerin içeriğiyle daha da pekişiyor. Sürekli değişen, geçmişe ve günümüze ait görüntüler arasında gezintiye çıkıyorsunuz.
Zaman kavramı dışında, belgeselin size düşündürttüğü bir diğer şey ise, gösterilen filmlerle ilgili anılarınız oluyor. Seçilen sekansları izlerken, o filmi ya da o sahneyi önceden izlediğiniz anlara sürükleniyorsunuz ve her biri anılarınızı, hatıralarınızı tetikliyor. Kendi geçmişiniz de bir anda belgeseldeki zaman kavramına dahil olmuş oluyor böylece. Eğer benim gibi 7. sanata meraklı bir insansanız, izlediğiniz filmleri orada görmek ve “ Aa evet böyle bir film vardı.” diyerek onları tanımak, hatırlamak da size ayrı bir heyecan veriyor.
54. Venedik Bienali'nde Altın Aslan ödülüne layık görülen bu harika belgeselin küçük bir kesitini aşağıda izleyebilirsiniz.
25 Mayıs 2014’ e kadar izleyebileceğiniz bu belgeseli, gidin, görün. Kesinlikle pişman olmayacaksınız.

Pelin Duralı




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder