Hayallerim, Delorean ve Sen: O Cesur Kadınlar I

20 Haziran 2012

O Cesur Kadınlar I

Kısa bir tarih öğrenimi deneyimim oldu benim. Başka şeylerle çatıştı; devam edemedim. Hâlâ aklım oradadır; gün gelecek ben tekrar tarih ile ilgili irili ufaklı ne varsa iştahla öğrenmeye çalışacağım. Şimdilik kendi amatör çabalarımla tamamlamaya çalışıyorum eksiklerimi.
Bu kısa tarih maceramda aldığım derslerden biriydi 19. Yüzyıl Kadın Hareketleri. Her hafta toplaşıp, Avrupa'nın önde gelen kadın aktivist ve feministlerini dinliyorduk. Profesörüm her ders göğsünde aynı üç rozet takılı turuncu yeleği giyerdi, 80'lerden kalma saç modeli hep taralı ve düzgündü. Sakin ama otoriter ses tonu ile bir buçuk saat güzel güzel anlatırdı.
İşte bu derste tanıştığım, dönemlerinin cesur - her zaman aynı fikirde olmadığım; ama duruşlarından ötürü hep saygı duyacağım - bu kadınları tanıtmak istedim size.
İlk olarak Mary Wollstonecraft:

Mary Wollstonecraft
Mary

Wollstonecraft, Mary Shelley'nin annesi. Frankenstein'ın yazarı Mary Shelley.
18. yüzyılda, batıda Aydınlanma Çağı rüzgârları esiyor. Fransız Devrimi'ne doğru giden yolda, 1759'da doğuyor Mary. Dönemin kadınları için baba evinden ayrılmanın hemen hemen tek geçerli seçeneği olan evlenmeyi reddetti; baba evinden çıktı ve birçok meslek dalında denedi şansını. Bütün bu süreç boyunca kadınların erkekler ile eşit hakları olması gerektiğine yürekten inandı. Özellikle kadınların eğitim hakkını tutku ile savundu. Düşünceleri dönemin "aydınlanmaya" başlayan çevrelerinde heyecan uyandırdı. Fakat Wollstonecraft her ne kadar kadın için eğitimin önünün açılmasını ve erkekler ile eş haklara sahip olmasını savunuyorsa da, kadının en önemli görevlerinin annelik ve aileyi birlik tutma görevinin olduğuna inanıyordu. 38 yaşında, doğum yaptıktan 10 gün sonra öldü. 
Mary Wollstonecraft düşüncelerini belli bir zümreye ulaştırdıysa da çok kalıcı olamadı ve kendisi zamanla unutuldu. Bu unutuluşun toplumda yayılan söylentilere dayandığı söylenir. Evlenmeden baba evinden ayrılan, tek başına ayakta kalmaya çalışan bu kadın için kulaktan kulağa "namussuz"luk suçlamaları dönmüş. İronik olan gelecek için savaş veren bu kadının ailesi için de namuslu denmesi ve onu ailenin yüzkarası ilan etmeleridir. Oysa Mary Wollstonecraft'ın babasının, işinde başarısız ve şiddete düşkün bir adam olduğu ve zamanla da alkole aşırı düşkünleştiği bilinir. 18. yüzyıldan günümüze uzanan yolda kadınlar sayılamayacak kadar çok kez günah keçisi oldular.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder